Ne zaman, kim tutuşturdu bu kalemi elime?
Nasıl da anlayamadım(!)
Belki yarım kaldığından anlatacaklarımın…
Belki de vazgeçmenin kıyısına varamadığımdan…
Ya da…
Hayata, insana dair ne varsa yirmi dört saate sığdıramadığımdan…
Dört mevsimi yok ki! Havanın, suyun, toprağın.
Beşinci mevsiminde saklı her yüreğin yangını
Ve şüphesiz …
Yazılmış veya yazılacak olan hiçbir şiir sahipsiz değil.
Siyasal hayat ele alınırken dış politikadan ekonomiye kadar farklı alanlarda yaşanan değişim, dönüşüm ve bunu zorunlu kılan nedenler bir bütünlük içinde sunulmadığı zaman olaylar arasındaki bağlantının kurulması zorlaşabilmektedir. Siyasal hayatı şekillendiren devlet geleneği binlerce yıllık birikim sonucu elde edilmektedir. Bu birikim dikkate alınmadan tarih okumaları yapıldığında siyasi olayları anlamak ve anlamlandırmak mümkün olamayacaktır. Osmanlı Devleti ile Cumhuriyet Türkiye’si arasında bir devamlılık ilişkisi olduğu inkâr edilemez bir gerçektir.
Günümüz Türkiye’sini anlayabilmek için özellikle Osmanlı Devleti’nin son dönemini iyi bir şekilde bilmek gerekmektedir. Türkiye’yi anlamak için nasıl ki Osmanlı Devleti’nin son dönemini bilmek gerekiyorsa, bugünü anlamak için de hem Osmanlıyı hem de tek parti dönemi Cumhuriyet Türkiye’sini bilmek gerekir. Bugün karşılaştığımız siyasi sorunların ve yaşadığımız kültür bunalımının başka türlü anlaşılması ve aşılması imkân dahilinde görülmemektedir.
Binlerce yıllık Türk tarihini bir kitap içinde toplamak mümkün değildir. Fakat anlamlı bir tarih dilimi içerisinde konular irdelendiği zaman sağlıklı çıkarımlar yapılabilir. Türkiye’de siyaset veya Türkiye’nin siyasi tarihi dendiği zaman en azından Osmanlı Devleti’nin son dönemlerini kapsayacak şekilde yazılmış olması beklenir. Bu kitapta 1808’den yani modernleşme ve reform hareketlerinin en yoğun şekil yapıldığı dönemden başlanarak Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ve kurumsallaşması ele alınmış, 1946’ya kadar olan süreç irdelemiş ve sonraki dönem başka bir çalışmaya bırakılmıştır.
Ustalara Saygı: Adapazarı Oto Sanatkârları Tarihi adlı bu eser, alanında belki ilk, mütevazı olmak gerekirse konuyla ilgili gerçekleştirilen nadir çalışmalardan birisidir. Bu çalışma, çoğunluğu sözlü anlatıma dayanan ve duayen ustaların vefatlarıyla birlikte ulaşılamayacak pek çok bilgiyi yok olup gitmekten kurtarmış ve ölümsüzleştirmiştir.
Eser iki ana bölümden oluşmaktadır: İlk bölümde ulaşım, motor, makine, otomobil ve sektör ile ilgili genel bilgiler verildikten sonra Türkiye’de otomobil dünyası ve gelişimi üzerinde durulmuş, akabinde Adapazarı merkezli gelişmeler ele alınarak
şehrin oto sanatkârları tarihine ışık tutulmaya çalışılmıştır. Bu bölümün ikinci kısmında, kitap için yapılan mülakatlardan geniş oranda istifade edilmiştir. Yine ilk bölümün kaynakları arasında arşiv belgeleri, dönemin gazete ve mecmuaları, Sakarya il yıllıkları, basılı ve basılı olmayan hatıra ve araştırma eserlerinden büyük oranda faydalanılmıştır.
Adapazarı Oto Sanatkârları Tarihi adlı bu eser alanında belki ilk, mütevazı olmak gerekirse konuyla ilgili gerçekleştirilen nadir çalışmalardan birisidir. Bu çalışma, çoğunluğu sözlü anlatıma dayanan ve duayen ustaların vefatlarıyla birlikte ulaşılamayacak pek çok bilgiyi yok olup gitmekten kurtarmış ve ölümsüzleştirmiştir. Eserimizin Türk Tarihi, Türkiye Cumhuriyeti tarihi ve Türk sanayi tarihi gibi konularda çalışma yapacak olanlara bir nebze kadar katkısı olacağı ümidiyle, keyifli okumalar dileriz.
Şu an kimsenin uğrak noktası olmayan, ziyaretçisiz kalmış
derinlerdeki o ıssız mağaralarda soluklanıyorum.
Diğerlerinin aksine burada hiçbir yerde olmadığım kadar da
huzurluyum.
Derinliklerde bir yerlerde, karanlıkta bulduğum sonsuz bir
aydınlığın, her geçen gün daha da değerini anlıyorum.
Ben Kale…
Bizler, bir süre önce hangi durumda olursak olalım,,
aramızdaki bağların koparılmasına cesaret dahi edilemeyen
bir topluluktuk.Şanımız yerküredeki tüm sularda yayılmıştı.
En karşı koyulması zor akıntılara, tüm tehlikelere, birlik
beraberlik nidalarıyla karşı koyan; hedeflerimiz uğrunda
herkesin canı pahasına yeşil kanatlarını gerdiği Mercan Kaya
Balıkları…
Hatalarımız da olmadı değil tabii. Tehdit olarak gördüğümüz
şeyleri hep sert dalgalarda veya suyun dışında aradık. Bazen
etrafımıza da bakmak gerektiğini, birer birer eksilmeye
başladığımızda anladık.
Günümüzde değişim, yarattığı etkiler bakımından geçmişte hiç olmadığı kadar farklı alanlarda karşımıza çıkmaktadır. Tüketim alışkanlıkları, iş yapış tarzı, doğanın dengesi gibi birçok farklı alanda değişim yaşanmakta ve bu değişimin sonuçları ilgili paydaşları dönüşüme zorlamaktadır. Bu durum, teknolojik dönüşümün yanı sıra, insan, yönetim, süreç ve sürdürülebilirlik kavramlarını da kapsayan bütüncül bir dijital dönüşüm yaklaşımı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bizler bu kitapta işletmelerin değişen koşullar karşısında deneyimledikleri dijital dönüşüm yolculuklarını ele alarak, dijital dönüşüm süreçlerini farklı açılardan nasıl yönetmeleri gerektiğini anlatıyor ve karşılaştığımız yaşanmış dijital dönüşüm hikâyelerini paylaşıyoruz.
Edindiğimiz saha tecrübeleri ve yaptığımız incelemeler neticesinde, işletmelerin hangi dijital seviyede olduklarını belirleyebilmeleri ve doğru stratejiler geliştirebilmeleri için kitabın son bölümünde bir de ölçüm çalışmasına yer veriyoruz.
1976 yılında İzmir’de bir okul müsameresinde Fatma Yıldırım’ı (Sezen Aksu’yu) keşfeden Organizatör Hamdi Rahmetli Kamil Sönmez’i de bir Ordu turnesinde; Esmeray’ı bir okul gösterisinde, Edip Akbayram’ı bir Antep turnesinde, Ahmet Özhan’ı Kocaeli Fuarı’nda, Çetin Alp, İskender Doğan ve Osman Yağmurdereli’yi bir Ankara turnesinde keşfeder. Ajda Pekkan’dan Cem Karaca'ya, Barış Manço’dan Neşet Ertaş’a… Başta Adapazarı olmak üzere kaç şehirde konserlere götürdüğü de müzik tarihine kaydedilmiştir.
1960’ların ortalarından 1980’lerin sonlarına, tam yirmi beş yıl süreyle düzenlediği konser veya tiyatro turneleriyle, bütün vatan sathında o ve programları vardır. Zeki adam, pratik adam, çözümcü adam, sempatik adam, sözünün eri adamdır o. İletişim üstadıdır. Mert ve cömert adamdır Hamdi Özarutan. Yemesini, yedirmesini, ikramı seven adamdır. Türkiye’de gitmediği, hizmet vermediği yer olmasa da, ömrünün büyük bölümü İstanbul’da geçse de Hamdi Özarutan Adapazarlıdır, Hendeklidir, Soğuksuludur. O bir Adapazarı, Hendek Soğuksu âşığıdır. Kültüre sanata ömrünü vakfetmiş adamdır o. Bu kitap sadece Hamdi Özarutan'ın kişisel tarihi değil, bir dönemin, bir şehrin (Adapazarı), bir ülkenin (Türkiye) kültür sanat tarihidir.
Tarz-ı selefe takaddüm ettim
Bir başka lügat tekellüm ettim
Esrarını mesneviden aldım
Çaldımsa da miri malı çaldım
Fehmetmeğe sen de himmet eyle
Ol gevheri bul da sirkat eyle
Şeyh Galip
Zevkle okuyup istifade ettiğimiz ecdad eserlerinden, haberdâr olanların tekrar zevkini yaşaması, bunlara rastlamayanların da haberdar ve zevkiyâb olması için mütevazi çalışmalar yaptık. Sonra bunların; Yunus Emre’den, Ahmed Kuddusi’ye, Hüseyin Vassaf’dan Salih Baba’ya, Osman Kemâli’den Alvarlı Efe Hz. lerine. Safiye Erol, Halide N. Zorlutuna, Münevver Ayaşlı Hanımefendilere kadar birçok muteber ve mübarek zevatın kapsadığını gördük.
İsm-i şerifi geçenlere de rahmete, mağfirete vesile olması niyazıyla...
Adapazarı gülistanı divanelerin mahlası, kurtuluş yeri, sığınağıdır. Güle bakan şehirdir. Gülü çok olduğu gibi gülebakanları da boldur. “Gül bahçesindeki güzel kokuları duymuyorsan, kusuru bahçede değil, gönlünde ve burnunda ara” der Hz. Mevlânâ. Bu güzel kokuları duymak için Tarihi Orhan Cami bahçesi, Uzunçarşı ve civarındaki çarşılar, Çark Caddesi, Yenicami , Katlıpazar ve Tren İstasyonu civarında tabanları uyuşana değin şehirde aylarca dolaşmak hiç zor gelmez insana. Güller ve gülebakanlar. İşte bizim hikâyemiz.
UHEPY İNGİLİZCE READING KİTABI
Bu eser sizlerin dil eğitiminde başlangıç (starter) düzeyinden ileri (advanced) İngilizce’ye olan yolculuğunuzda tüm seviyelerde OKUMA ihtiyacınızı karşılamak için hazırlanmıştır.
Okuyacağınız metinlerde cümlelerdeki dilbilgisi yapıları ve kelime bilgisi (basitten zora doğru) ilmek ilmek işlenmiştir.
Tek bir kaynaktan azami verimle İngilizce öğrenmek isterseniz sizin için temel eser budur.
Kitaptaki metinler sizlerin genel kültürüne katkı sağlayacak güncel konulardan derlenmiştir.
İngilizce eğitimini sağlam şekilde ilerletmek isteyenler için her seviyeye uygun ana kaynaktır.
UHEPY İNGİLİZCE KELİME KİTABI
Bu eser en verimli İngilizce kelime kitabıdır.
İngilizce’ye yeni başlıyorsanız (starter) ya da çalışmalarınız ilerlediyse de (intermediate-upper intermediate) bu eserden faydalanabilirsiniz.
Bu eser sizlerin başlangıç seviyesinden ileri İngilizce’ye ulaşma serüveninizde en yakın arkadaşınız olacaktır.
İnsanlar dillerde cümleler halinde konuşur ve cümleler halinde yazarlar. Bu yüzden İngilizce’de cümle kurmayı öğrenmek gerekir.
Bunun temel dayanağı ise İNGİLİZCE KELİMELERİ TÜRLERİNE göre CÜMLELER içinde öğrenmektir.
Bu eserde cümle okuma yeteneklerinizi geliştirmek için her bir cümleyi çevirip HAZIR ÇEVİRİ CEVAPLARDAN kontrollerinizi yapabilirsiniz.
Bu tür bir çalışma direkt olarak konuşma ve yazma yeteneklerine sağlam katkı sağlar.
Bu eserde cümleler ve kelimeler basitten zora ilerleyecek şekilde kurgulanmıştır.
Eve dönüşler hep hüzünlüdür bugünden bakınca. Bisiklet süren, misket oynayan, burunları eskimiş ayakkabılarıyla maç yapan çocukların neşesi geçmişte kalmıştır. Yıllar geçer ve anımsarız. Bir zamanlar çocuk olduğumuzu….
Taşra ile metropol arasında sıkışmış bir kent. O kentte büyüyen; birkaç fabrika bacası, tozlu sokaklar ve hırçın arkadaşlarıyla muhayyilesi şekillenmiş bizler neden daima güzel hatırlarız eskiyi? Fedakâr babalar, adanmış anneler, ebedî dostlar bugün de yok mu? Bugün de binmiyor mu babalar bisikletlerine işten eve gelirken? Taze pişmiş mis gibi ev poğaçasının kokusu yine gelmiyor mu burnumuza akşamüstleri? Ortancalar hâlâ yok mu tek tük de olsa bahçelerde? Nedir yanılgıya iten zihnimizi? Yoksa o eski biz değil miyiz?
Bir küçük Türkiye özeti olan Adapazarı’nın geçmişi yazarın anılarıyla kol kola girerek tatlı öykülere dönüşmüş Akşam Pazarı’nda. En çok da hatıralardan beslenmez mi öykü dediğimiz zaten? Galip Çağ, anlatımındaki samimiyet ve o gençlik enerjisini asla yitirmediği tecrübesiyle bizi kendimizle yüzleştiriyor. Kendimizle ve kentimizle…
Adapazarlı Edebiyatçı-Yazar Fahri Tuna Adapazarı Yazıları kitabında; Şehirleri şehir yapan bu aileler veya kişilerdir. Neredeyse, imarını, eğitimini, ekonomisini onlar belirlemişlerdir çoğu kez. demektedir. Peki, Adapazarı için bu kimse kimdir? İlk akla gelen kişi Kara Osman’dır. Peki, kimdir Kara Osman? Tam adıyla söylemek gerekirse: Kimdir Adapazarı Âyanı Kara Osman Ağa?
Adapazarlı tarihçi Profesör Atilla Çetin, Kara Osman Ağa’yı şöyle anlatıyor: Kara Osman Ağa, Adapazarlı bir yerli. Askerlikte ilerlemiş, zağarcıbaşılığa, bugünkü korgeneralliğe kadar yükselmiş, 6 ocaktan birisinin başkanı.
Bir vesile ile Adapazarı’na gönderilen Kara Osman bir konuşmasında Biz padişah katında tanınan adamız. diyor. Kara Osman bu bölgenin 1800’lerdeki en önemli şahsiyetidir. Adapazarı âyanıdır.
Âyanlar, padişahla halk arasında -ama halkın ittifakla seçtiği- bir yerel yöneticidir. Yasal bir yöneticidir Kara
Osman Ağa. Tarihe ve tarihî belgelere geçmiş bölgenin ilk ünlüsüdür. Akıllı, zeki, çok tedbirli, fettan (şeytan gibi, kurnaz, cevval) birisidir; belgeler böyle demektedir. Tedbirini almayı iyi bilir. Reaya (gayrimüslim tebaa) ile iyi ilişkiler içerisindedir. Zaman içinde ticaretle de zenginleşmiş, itibarı artmıştır.
Çok zor yollardan geçmiş, hayatın türlü sıkıntılarına maruz kalmış, seçimlerle hayatı alt üst edilmiş, yeri gelmiş kendi seçimleriyle kendini mahvetmiş biri olarak bu kitabı kaleme aldım. Travmalarımdan, savrulduğum yollardan, farkında olmadan geçen yıllarımdan yola çıkarak kendimle yüzleşmek, geçmişimi kabul etmek adına sizlerle söyleşmek istedim.
Dünyaya gözlerimi açtığım andan şimdiye kadar şahit olduklarımı, sevinç ve hüzünlerimi yazmak istedim. İçimde dinmeyen fırtınalar dinsin, güzel olan her şey çağlayan gibi gürlesin diye; düğüm düğüm boğazıma dizilenler dile gelsin diye…
Uzun yıllar; okumuyoruz, Japonlar şöyle okurlar, Almanlar böyle okurlar derken -çevremden gördüğüm- artık Türkler de daha çok okumaya başladılar. Okuma ile yazmada birbirlerini destekleyen süreçler. Okuyucularım da ister ilkokulda ister üniversitede olsun, lütfen hatıra/günlük yazarak bile olsa yazsınlar. Nice yetenekler, çok küçük mazeretler ve ihmaller ile yitip gidiyorlar. Ben, başarının yalnızca miras ile olmadığına, en büyük ihtiyacın verimli çalışkanlık olduğuna hem kendi hayatımda hem de şahit olduğum başarılı insanların hayatlarında tanık oldum.
Şu gök kubbede bir hoş seda bırakmak niyetiyle yazdığım bu kitabı; elinizde, evinizde, kütüphanenizde görmek beni çok sevindireceği gibi okumanız ve geri dönüş yapmanız da bahtiyar edecektir. Sizin için yazdım efendim, buyurunuz afiyetle okuyunuz...
İğneyle ilk elbise diken olduğu gibi kalemle ilk yazı yazan da İdris Peygamberdir.
Bu husus bizlere “terzilik ile yazarlık”, “metinler ile kumaşlar” arasında
kutsal bir ilişki, işlek bir tesbih köprüsü olduğunu da anlatır bir bakıma...
Dikiş, düğüm, sökmek, biçmek, makara, makas, iplik, iğne gibi terziliğe ait
imgelerle metafizik, aşk, yalnızlık ve ölüm kavramlarına işaret edip yer veren
bir çok şiir ve edebi yazı bu ilişkinin güzel örneklerini sunar.
Şeref Terzihanesi; doğu-batı dediğimiz birbirinden farklı iki uzak dünyayı,
medeniyeti, iki ayrı kumaşı birbirine diken bir terzihanedir… Uzun bir hayat
için kısa sayılabilecek bir anlatımla hayata karşı onurlu bir duruşu temsil
eder. Teğelleri hazır, provası yapılmıs, halk içine çıkmak için bayramertesini
bekleyen “ısmarlama bir takım hatıra” okumanız için Şeref Terzihanesinde
boylu boyunca yatıyor. Sözün düğmesini yerli yerine ilikleme vaktidir. "Eğer
gerçeği açıklamak istiyorsan, zerafeti terziye bırak" derler ya işte biz de Şeref
Terzihanesi’nde öyle yaptık…
Başlamak zordu, doğru başlamak daha zor; yeni bir devletin temellerini atmak çok daha zor. Yanlış atılan ilk adımlar, zamansız yapılan ilk işlemler telafisi mümkün olmayan sorunlara neden olur. O hâlde doğru zamanda, doğru adımlarla başlanmalıdır her işe. Başlamadan önce hayaller kurulmalı, iyi düşünülmeli, planlar yapılmalıdır. Dört yüz çadırlık Kayı aşireti Söğüt bozkırlarına geldiğinde üç kıtaya hâkim olacak bir devleti hayal etmemişlerdi belki fakat onların bir hayali vardı. Kuracakları devletin sağlam temelleri olmalıydı. Temeli ne kadar sağlam olursa üzerine insa edecekleri devletleri o kadar kudretli olacaktı. Her adımda hep geleceği düşündüler. Günün şartlarından arınmış bir zihinle geleceğe baktılar. Kolay olmayacaktı bu kudretli devleti kurmak. Önce hayalini kurdular sonra devletlerini… Önce planladılar sonra eyleme dönüştürdüler. Hayallerini kurdukları koca çınarın ilk tohumunu Söğüt’te toprakla buluşturdular. Toprağa düşen çınar tohumu, zamanla büyüdü ve Cihan Devletine dönüştü.
Tavşanlar kaybolur mu, hiç? Sormayın. Bizim Beyaz Tavşan kaybolmuş işte. Düşünsenize; harika bir yaz mevsimi, etrafınızda kelebekler, çiçekler, ağaçlar ve kuşlar. Bizim tavşan, böyle güzel bir günde çıkmış gezintiye. Hoplaya zıplaya ilerlerken bir de ne görsün? Kaybolmuş. Ne yapacağını bilemez haldeyken, Zeynep Gül çıkmış karşısına. Yeni arkadaşının yardımıyla, Beyaz Tavşan ailesine kavuşmuş fakat yaşadıkları da ona ders olmuş…
Bu hikayeyi okurken, yardımlaşma ve iyiliğin, aile bağlarının ne kadar önemli olduğunu görecek ve İngilizcenizi de geliştirme fırsatı bulacaksınız.
Bir ülke düşünün. Sokakları gül kokan, herkesin mutlu ve yeterince zengin olduğu bir ülke. Bu hikayedeki Kral ve Kraliçeyi diğerleriyle karıştırmayın sakın. Özellikle Kraliçemizi. Hem çok güzel hem de iyi kalpli kraliçemiz, oldukça ilginç bir yarışma düzenlemiş ve ne olduysa ondan sonra olmuş. Hem saraydaki hem de halkın gönlündeki tahtı kazanan Gül Kraliçe’nin yaptıklarını okurken siz de çok mutlu olacaksınız.
Hem İngilizce hem Gül Kraliçe.
Bu arada, hikâye sonundaki soruları çözmeyi unutmayın.
Hepimiz merak etmişizdir, Güneş’i, Ay’ı, gökyüzündeki yıldızları. Geceyi aydınlatan Ay, gündüzleri gözlerimizi kamaştıran Güneş, irili ufaklı, parlak ve kayan yıldızlar, hep merak ettiğim şeylerdi. Aylar, mevsimler, günler ve geceler. Tüm bunlar nasıl oluyor? Neyse ki, bir gece gördüğüm rüya, kafamdaki tüm soruları cevaplandırdı. Bu hikâyede hem soruları hem de cevapları bulacaksınız. Hem de İngilizcenizi geliştireceksiniz. Ha, bu arada, soruları çözmeyi unutmayın.
Adalı yazar Necati Mert der ki; Yazmak lazım. Edebiyatçı edebiyatı gözeterek yazsın. Ama edebiyatçı olmayan da yazsın. Cümleniz yetersiz, imlâ ve noktalamanız hatalı olabilir. Olsun. Mektup yazar gibi, hâtıra defterine içinizi döker gibi yazın. Sizin hayatınız şehrinizin hayatıdır.
Sevinçleriniz, endişe, merak ve içlenmeleriniz, düşünce ve tasarılarınız şehrinizindir de. Tarihe düşülen notlar olacaktır her biri. Bunların geleceğe, şehrinizin geleceğine kalması için yazın. Yazın ki ardımızdan gelenlerin bilmedikleri bizimki kadar olmasın…
Elinizde tuttuğunuz bu eser; Şeker Mahalle’de yaşamış sıradan bir gencin mutlu olma, eğlenme, bu dünyayı içtenlikle anlama iştahıyla yaşadığı mahallesindeki geçmişini, ellili yaşların ortasında bir yazar edasıyla; özlemler, acılar, yaşam dediği zevkler ve deneyimler arasında yeniden keşfini konu alır…
Adım adım yürüdüğün hayat yolculuğunda, gerçekleştirilmesi mümkün olan hayallerinin peşine koş. Umut ışıklarını birer birer yak hiç söndürme. Bir çınar gibi köksal, hedefine coşkuyla ilerle. Geçmişin yükünü sırtından at; geleceğe azimle, gayretle odaklan, zorlukların üstesinden gelerek unutulmaz hayat hikâyeni güzel ve iyi yaz. Böylece destansı hatıralarını hem oku hem de okut.
Gönlündeki sevgi, saygı çiçeklerini kurutmadan, merhamet günlerini yalnız bırakmadan bir gün öten bülbüllerin yuvasına dağıtmadan şefkat bağının bahçıvanı olmaya devam et.
İşletme, günümüzde dört duvar arasına sıkışmış bir kavramın çok daha ötesine geçmiştir. Kimi zaman bir web sayfasında kimi zaman da bir tablet ya da telefon uygulamasında
karşılaştığımız işletmede değişmeyen tek şey işletmenin etkin bir şekilde sürdürülmesi gerekliliğidir. Ayrıca, bu sürdürülebilirlik tepeden tırnaga işletmenin tümünde iş ahlâkı temelinde gerçekleştirilmelidir. Bu minvalde, girişimciler, yöneticiler ve çalışanların “işini en iyi ve en doğru bir biçimde yapma”sı oldukça önemlidir.
İşini en iyi ve en doğru yapabilmenin yolu ise “işini en iyi bilmek”ten geçmektedir. İşini en iyi bilmek için de İşletme Bilimi’ne dair kavramlara teorik bilgilerin ötesinde, gündelik hayat ve iş dünyasındaki karşılıkları ile haiz olmak gereklidir. Bunun için de “en doğru kaynak
eser”den yararlanmak gereklidir. En doğru kaynak eser paralosıyla çıktığımız bu yolda
Genel İşletme - Kavramlar ve Örnek Olaylar kitabımızı iş ve eğitim dünyasından siz değerli okuyucularımızın beğenisine sunuyoruz.
Bu kitapta Osmanlı’dan günümüze havacılık alanında yapılan çalışmalara ilişkin genel bir araştırma ve bu araştırmanın sonucunda ortaya çıkan tablo okuyucuların ilgisine sunulmuştur. Türkiye’de özellikle son yirmi yılda savunma sanayi alanında çok önemli gelişmeler yaşandı. Bu gelişmelere bağlı olarak dünyanın birçok farklı noktasında bu gelişmeler konuşulmaya başlandı. Özellikle İHA ve SİHA’lar Türkiye’ye dönük ilginin merkezinde yer aldı. Elbette Türkiye’deki gelişmeler sadece bunlarla sınırlı değil. Şu anda Türkiye kendi imkânlarıyla savunma sanayi alanındaki ihtiyaçlarını kendisi üretmeye başlamış durumda. Bu gelişmeler ülkemiz adına umut verici. Ancak kimilerine göre bu alanda kendi ayaklarımızın üzerinde durabilmek için geç kalmış gibi görünüyorken kimilerine göre yaşanan tüm aksaklıklara rağmen bugün gelinen nokta çok önemli...
Hazırlanan bu kitap ile tartışmalara mercek tutmaya ve Türkiye’nin son yirmi yılda yakalamış olduğu ivmenin neden geçmişte yakalanamadığını anlamaya çalıştık. Bu çerçevede özellikle havacılık alanında Osmanlı’dan itibaren yapılan çalışmaları, Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte neler yapıldığını ve bu alanda yürütülen çalışmaları inceledik.
Eski halklar arasında atlı arabaların kullanımının ortaya çıkışı, bilim insanları tarafından uzun yıllardır üzerinde tartışılan bir konudur. Atların ve savaş arabalarının yalnızca savaş sanatına katkıda bulunmadığı, aynı zamanda eski toplumların sosyal yapısında da önemli, değişimlere yol açtığı bilinmektedir.
Konunun genişliği itibarıyla bazı sınırlandırmalar getirerek oluşturulan bu kitabın ilk bölümünde atların evcilleştirilme süreci ve bunların insan hayatındaki rolü üzerine durulmaktadır. Ancak buradaki amaç ilk evcilleştirilen at türünü ve onun ilk evcilleştirildiği yeri, toplumu bulmak zor değildir.
İkinci bölümde tekerleğin gelişimi ve tekerlekli araçların ilk kez ortaya çıktığı kültürler ve bu kültürde araçların hangi amaçlarla kullanıldığına vurgu yapılmıştır.
Üçüncü bölümde ise savaş arabalarının ortaya çıktığı kültürler ve yine bu kültürlerin bu araçları hangi koşullar altında ve hangi amaçlarla kullanılıdığı değerlendirilmiştir
80 adet ürün bulunmuştur.