Şu an kimsenin uğrak noktası olmayan, ziyaretçisiz kalmış derinlerdeki o ıssız mağaralarda soluklanıyorum. Diğerlerinin aksine burada hiçbir yerde olmadığım kadar da huzurluyum. Derinliklerde bir yerlerde, karanlıkta bulduğum sonsuz bir aydınlığın, her geçen gün daha da değerini anlıyorum. Ben Kale… Bizler, bir süre önce hangi durumda olursak olalım,, aramızdaki bağların koparılmasına cesaret dahi edilemeyen bir topluluktuk.Şanımız yerküredeki tüm sularda yayılmıştı. En karşı koyulması zor akıntılara, tüm tehlikelere, birlik beraberlik nidalarıyla karşı koyan; hedeflerimiz uğrunda herkesin canı pahasına yeşil kanatlarını gerdiği Mercan Kaya Balıkları… Hatalarımız da olmadı değil tabii. Tehdit olarak gördüğümüz şeyleri hep sert dalgalarda veya suyun dışında aradık. Bazen etrafımıza da bakmak gerektiğini, birer birer eksilmeye başladığımızda anladık.
Ürüne ait yorum bulunmamaktadır.
Mahallenin en haylaz çocuğuna ne olmuştu böyle? Okuldan gelir gelmez sokağa çıkan, oyunlar kuran, sonra bozan ne zaman ne icat edeceği belli olmayan Vasfi nereye gitmişti? Bu soruların cevabını sadece mahallenin çocukları merak etmiyordu. Büyükler de Vasfi’ye ne olduğunu sorup duruyor, cevap arıyorlardı. Üstelik hemen alamayacakları bir cevaptı bu. Herkes farklı bir şey söylüyordu. Bir süre bu konu hakkında aralarında fısıldaşıp durdular. Ağacın altındaki kahvehanenin sahibi Mükerrem Amca’ya göre Vasfi uzun uzun düşünmeye dalmıştı. Ne düşündüğünü bilmeseler de bunu yaparken mavi kapaklı defterine notlar alması ve gökyüzüne bakması onların gözünde olayın gizemini arttıran başka ayrıntılardı.
O gece ölümün eşiğinden tekerlekli sandalyeye oturarak döndüm.
Doğuşumdan bu yana yaşadığım tüm mutluluklar ve hüzünler tamamen benim yaşamam gerekenlerdi!
Tüm bu güzellikler adına yaşadım ve yaşamaya devam edeceğim ben.
“Her ne olursa olsun. Her ne yaşarsanız yaşayın;
hayat sizi kucaklamaya hazır.
Yeter ki, izin verin.”
Türkçemiz, doğru, akıcı ve güzel konuşulmayı fazlasıyla hak eden muhteşem bir dil. Derinlikli ve büyük bir medeniyetin ve çok değerli kültürlerin buluştuğu, kelimeleriyle, kavramlarıyla birlikte yaşamaya devam ettiği bir ifade alanı üstelik. Bizim dilimiz, Doğu ve Batı uygarlıklarının binlerce yıllık inanç ve kültür köklerini ve sembollerini bağrında yaşatan canlı bir medeniyet müzesi aslında. Dilimiz belki de en büyük zenginliğimiz, yarınlara bırakacağımız ortak mirasımızdır. Her meslekten, her yaştan insan, Türkçemizi doğru telaffuz etmeyi, sadece diksiyon açısından değil muhteva olarak da doğru ve güzel konuşan kimseler olmayı gaye edinmelidir. Sözün Sesi, bu gayeye ulaşmaya imkan sağlayacak bir kitap olma kıymeti taşıyor.
Cihat Zafer