Çocuk edebiyatı, bireyin kimlik inşasında ve toplumsal değerlerin aktarımında önemli bir araçtır. Devlet politikaları, çocuklara yönelik eserlerin seçiminde ve önerilmesinde belirleyici bir rol oynarken bu süreçlerin ideolojik yönleri akademik literatürde yeterince ele alınmamıştır. Bu çalışma, özellikle Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından 2022 yılında yayınlanan “Çocuk Dostu Kitap Listesi”ni analiz ederek çocuklara kazandırılmak istenen değerleri ve bu listenin Türkiye’nin kültürel politikalarıyla olan ilişkisini değerlendirmektedir. Kitap, Cumhuriyet Dönemi’nden günümüze kadar devlet tarafından oluşturulan çocuk kitapları listelerini inceleyerek bu listelerde öne çıkan temaları belirlemeyi ve çocuk edebiyatı aracılığıyla hangi değerlerin ön plana çıkarıldığını analiz etmeyi hedeflemektedir.Çalışma, devlet destekli kitap listelerinin yalnızca pedagojik bir rehber olarak mı hazırlandığını, yoksa belirli ideolojik yönelimlerin bir yansıması mı olduğunu sorgulamaktadır. Ancak araştırma, yalnızca ilköğretim düzeyine yönelik eserlerle sınırlı tutulmuş, daha küçük ya da büyük yaş gruplarına hitap eden kitaplar kapsam dışı bırakılmıştır. Alana fayda sağlaması dileğiyle...
Ürüne ait yorum bulunmamaktadır.
Şu an kimsenin uğrak noktası olmayan, ziyaretçisiz kalmış
derinlerdeki o ıssız mağaralarda soluklanıyorum.
Diğerlerinin aksine burada hiçbir yerde olmadığım kadar da
huzurluyum.
Derinliklerde bir yerlerde, karanlıkta bulduğum sonsuz bir
aydınlığın, her geçen gün daha da değerini anlıyorum.
Ben Kale…
Bizler, bir süre önce hangi durumda olursak olalım,,
aramızdaki bağların koparılmasına cesaret dahi edilemeyen
bir topluluktuk.Şanımız yerküredeki tüm sularda yayılmıştı.
En karşı koyulması zor akıntılara, tüm tehlikelere, birlik
beraberlik nidalarıyla karşı koyan; hedeflerimiz uğrunda
herkesin canı pahasına yeşil kanatlarını gerdiği Mercan Kaya
Balıkları…
Hatalarımız da olmadı değil tabii. Tehdit olarak gördüğümüz
şeyleri hep sert dalgalarda veya suyun dışında aradık. Bazen
etrafımıza da bakmak gerektiğini, birer birer eksilmeye
başladığımızda anladık.
Türkçemiz, doğru, akıcı ve güzel konuşulmayı fazlasıyla hak eden muhteşem bir dil. Derinlikli ve büyük bir medeniyetin ve çok değerli kültürlerin buluştuğu, kelimeleriyle, kavramlarıyla birlikte yaşamaya devam ettiği bir ifade alanı üstelik. Bizim dilimiz, Doğu ve Batı uygarlıklarının binlerce yıllık inanç ve kültür köklerini ve sembollerini bağrında yaşatan canlı bir medeniyet müzesi aslında. Dilimiz belki de en büyük zenginliğimiz, yarınlara bırakacağımız ortak mirasımızdır. Her meslekten, her yaştan insan, Türkçemizi doğru telaffuz etmeyi, sadece diksiyon açısından değil muhteva olarak da doğru ve güzel konuşan kimseler olmayı gaye edinmelidir. Sözün Sesi, bu gayeye ulaşmaya imkan sağlayacak bir kitap olma kıymeti taşıyor.
Cihat Zafer
Küçük dostum, bu kitapta belki kendinden bir parça bulacaksın belki yepyeni bir dünyanın kapılarını aralayacaksın. Ama en önemlisi; senin de bir hikâyen olduğunu fark edeceksin.
Hazırsan, gel birlikte sayfaları çevirelim…
Çünkü en güzel yolculuklar, bir “ilk cümleyle” başlar!
Mahallenin en haylaz çocuğuna ne olmuştu böyle? Okuldan gelir gelmez sokağa çıkan, oyunlar kuran, sonra bozan ne zaman ne icat edeceği belli olmayan Vasfi nereye gitmişti? Bu soruların cevabını sadece mahallenin çocukları merak etmiyordu. Büyükler de Vasfi’ye ne olduğunu sorup duruyor, cevap arıyorlardı. Üstelik hemen alamayacakları bir cevaptı bu. Herkes farklı bir şey söylüyordu. Bir süre bu konu hakkında aralarında fısıldaşıp durdular. Ağacın altındaki kahvehanenin sahibi Mükerrem Amca’ya göre Vasfi uzun uzun düşünmeye dalmıştı. Ne düşündüğünü bilmeseler de bunu yaparken mavi kapaklı defterine notlar alması ve gökyüzüne bakması onların gözünde olayın gizemini arttıran başka ayrıntılardı.
Başlamak zordu, doğru başlamak daha zor; yeni bir devletin temellerini atmak çok daha zor. Yanlış atılan ilk adımlar, zamansız yapılan ilk işlemler telafisi mümkün olmayan sorunlara neden olur. O hâlde doğru zamanda, doğru adımlarla başlanmalıdır her işe. Başlamadan önce hayaller kurulmalı, iyi düşünülmeli, planlar yapılmalıdır. Dört yüz çadırlık Kayı aşireti Söğüt bozkırlarına geldiğinde üç kıtaya hâkim olacak bir devleti hayal etmemişlerdi belki fakat onların bir hayali vardı. Kuracakları devletin sağlam temelleri olmalıydı. Temeli ne kadar sağlam olursa üzerine insa edecekleri devletleri o kadar kudretli olacaktı. Her adımda hep geleceği düşündüler. Günün şartlarından arınmış bir zihinle geleceğe baktılar. Kolay olmayacaktı bu kudretli devleti kurmak. Önce hayalini kurdular sonra devletlerini… Önce planladılar sonra eyleme dönüştürdüler. Hayallerini kurdukları koca çınarın ilk tohumunu Söğüt’te toprakla buluşturdular. Toprağa düşen çınar tohumu, zamanla büyüdü ve Cihan Devletine dönüştü.