QR Kodlu Sesli Kitap
Seni Özlemenin Günü Yok
Seni özlemenin günü yok
Bazen bir pazartesi sabahı ansızın düşüyorsun aklıma
Bazen perşembe günleri
Yorgun bir ikindi vakti, tüm gündendiler sırtını dönmüşken,
Sen beliriyorsun içimin günebakan yanlarına
Seni özlemenin günü yok
Bazen arife günüymüş gibi geliyor
Ertesi bayram kavuşmalarını hissediyorum
Cuma zannediyorum tüm günleri
Takvimler; bayramın birinci, ikinci, üçüncü, yirminci, sekseninci günü gibi oluyor
Seni özlemenin günü yok
Bazen pazar sabahları şiir olup kahvaltının yanında yerini alıyorsun
Bazen büsbütün kıskandırıyorsun şairleri
Kuytu bir köşeden izliyorum seni
Takvimlerde kayboluyorsun
Seni özlemenin günü yok,
Sıcak bir yaz günü,
Yanına tas konmuş hayrattan su içer gibi yudumluyorum kavuşmalarımızı
İskelede, eli boş dönmeyen balıkçı mutluluğu ile karşılıyorum
Takvimlerden hangi gün bilmiyorum
Günü yok seni özlemenin
Turnalara söyledim
Kırlangıçlara, yeni doğan bebeklere, leyleklere
Mevsim göç değil geldi hepsi
Tarih kavuşmaları gösteriyor ayrılıkları değil
Seni özlemenin günü yok, gitme şimdi.
Ürüne ait yorum bulunmamaktadır.
Memleket nere ? Gurbet nere ?
Her yörenin kendine özel işleri, telaşı, mücadelesi, ekmeği, aşı var.
Kültürü, geleneği, sesi, nefesi, şivesi ve tadı var.
Yazar, Anadolu’nun bir rengi olan Karadeniz yöre yaşantısının kesitlerini, anne hikayeleriyle harmanlayarak nesir, şiir ve türkü formunda kendine has üslubuyla anlatmıştır.
Aile içi samimi bir iletişim ortamı olan paragrafta birbirine mani ve türkülerle sataşmış, laf atmış, güldürmüş, eğlenip neşelenmiştir.
Eve dönüşler hep hüzünlüdür bugünden bakınca. Bisiklet süren, misket oynayan, burunları eskimiş ayakkabılarıyla maç yapan çocukların neşesi geçmişte kalmıştır. Yıllar geçer ve anımsarız. Bir zamanlar çocuk olduğumuzu….
Taşra ile metropol arasında sıkışmış bir kent. O kentte büyüyen; birkaç fabrika bacası, tozlu sokaklar ve hırçın arkadaşlarıyla muhayyilesi şekillenmiş bizler neden daima güzel hatırlarız eskiyi? Fedakâr babalar, adanmış anneler, ebedî dostlar bugün de yok mu? Bugün de binmiyor mu babalar bisikletlerine işten eve gelirken? Taze pişmiş mis gibi ev poğaçasının kokusu yine gelmiyor mu burnumuza akşamüstleri? Ortancalar hâlâ yok mu tek tük de olsa bahçelerde? Nedir yanılgıya iten zihnimizi? Yoksa o eski biz değil miyiz?
Bir küçük Türkiye özeti olan Adapazarı’nın geçmişi yazarın anılarıyla kol kola girerek tatlı öykülere dönüşmüş Akşam Pazarı’nda. En çok da hatıralardan beslenmez mi öykü dediğimiz zaten? Galip Çağ, anlatımındaki samimiyet ve o gençlik enerjisini asla yitirmediği tecrübesiyle bizi kendimizle yüzleştiriyor. Kendimizle ve kentimizle…