Vakit daralıyor dostlarım.
Çevremizde gördüğümüz güzellikler bir süredir teker teker ortadan kaybolmaya başladı. Tüm insanlık olarak daha çok tüketmek adına dünyayı yaşanır kılan doğaya geri dönülmez zararlar veriyoruz. Emekli olunca görmeyi planladığınız güzelliklerin bir süre sonra hala orada olmayacaklarını anladığınızda umarım çok geç olmaz. Her ay yeni bir tür yok oluyor, hastalıklar artıyor ve biz de tükeniyoruz. Ama önemli olan tükenmiş bir dünyada bile olsa anahtarı cebimizde olan bir betona sahip olmakmış gibi kulaklarımızı tıkayıp işlerimize bakıyoruz. Bunların adına da geleceğimizi inşa etmek diyoruz. Ne zaman öleceğini bilmeyen bir canlı için "geleceğini garanti altına almak" çok küstahça değil mi? Sayfaları araladığınızda, işlerinizden başınızı kaldırmadığınız için kaçırdığınız dünyayı göreceksiniz.
Ürüne ait yorum bulunmamaktadır.
Kalbi kırık çocukların, uyanık memurların, dayısı vali olanlara ders veren bürokratik kumpasların, hasılı Anadolu’da yaşananların hikayesi.
Yılmaz Çiğdem, gönüllere ulaşmak niyetiyle bir çaba içerisinde. Mutluluğa ulaşmak için insanlar bir koşturma içinde. Oysa mutluluk evreni kaplamış duyarlı insanların kalbine sığmıştır. İnsana ulaşan bencillik değil paylaşma cömertliğidir. İkramın niteliğine karar vermek okuyucuya kalmıştır. Bu kitaba düşense işaret fişeği gibidir. Ararsan bulursun.
Adalı yazar Necati Mert der ki; Yazmak lazım. Edebiyatçı edebiyatı gözeterek yazsın. Ama edebiyatçı olmayan da yazsın. Cümleniz yetersiz, imlâ ve noktalamanız hatalı olabilir. Olsun. Mektup yazar gibi, hâtıra defterine içinizi döker gibi yazın. Sizin hayatınız şehrinizin hayatıdır.
Sevinçleriniz, endişe, merak ve içlenmeleriniz, düşünce ve tasarılarınız şehrinizindir de. Tarihe düşülen notlar olacaktır her biri. Bunların geleceğe, şehrinizin geleceğine kalması için yazın. Yazın ki ardımızdan gelenlerin bilmedikleri bizimki kadar olmasın…
Elinizde tuttuğunuz bu eser; Şeker Mahalle’de yaşamış sıradan bir gencin mutlu olma, eğlenme, bu dünyayı içtenlikle anlama iştahıyla yaşadığı mahallesindeki geçmişini, ellili yaşların ortasında bir yazar edasıyla; özlemler, acılar, yaşam dediği zevkler ve deneyimler arasında yeniden keşfini konu alır…
Bahçeler, ağaçlar derken neşeli, bir o kadar hızla geçiyor günler,
haftalar, mevsimler… Ağaçların, mevsimlerin, kuşların da
dilleri var. Sırlarına erebilsek keşke. Her mevsim tomurcuklanan
o ağaçların sırrına erebilsek... O çocuk aklımda derdim ki
çiçek açan bu ağaçlar, konuşmak ister benimle. Sohbet ederdim
onlarla. Hâl dilinde bir konuşma olurdu, bilirdim duyarlardı
onlar beni, ben de onları tabi.