Kitabımız Anadolu’nun en eski dönemlerinden Perslerin Anadolu’yu istila ettikleri döneme kadar olan kısmı kapsamaktadır. Siyasi ve kültür tarihine dair belli başlı konuların anlatıldığı kitap, Anadolu insanının binlerce yıllık yaşam serüveninin kısa bir özeti niteliğindedir. Anadolu’nunu eski çağlarının ana hatlarıyla anlatıldığı eserin, Anadolu Uygarlıkları hakkında merak edilenleri büyük ölçüde gidereceği kanaatindeyiz. Diğer tarafatan binlerce yıllık geçmişe sahip Anadolu coğrafyasında yaşayan kültürleri bir kitap haline getirmenin zorluğu herkesçe malumlarıdır. Zira her dönemi ayrı kitaplar oluşturabilecek kapsamda olan Anadolu’nun eskiçağ tarihini bir kitaba sığdırmak zordur. Giderek artan kazılarla elde edilen bulguların her geçen gün yeni bilgi ve yorumları da beraberinde getireceği düşünülürse böyle bir çalışmanın zorluğu daha iyi anlaşılabilir.Kitabımız Anadolu’nun en eski dönemlerinden Perslerin Anadolu’yu istila ettikleri döneme kadar olan kısmı kapsamaktadır. Siyasi ve kültür tarihine dair belli başlı konuların anlatıldığı kitap, Anadolu insanının binlerce yıllık yaşam serüveninin kısa bir özeti niteliğindedir. Anadolu’nunu eski çağlarının ana hatlarıyla anlatıldığı eserin, Anadolu Uygarlıkları hakkında merak edilenleri büyük ölçüde gidereceği kanaatindeyiz. Diğer tarafatan binlerce yıllık geçmişe sahip Anadolu coğrafyasında yaşayan kültürleri bir kitap haline getirmenin zorluğu herkesçe malumlarıdır. Zira her dönemi ayrı kitaplar oluşturabilecek kapsamda olan Anadolu’nun eskiçağ tarihini bir kitaba sığdırmak zordur. Giderek artan kazılarla elde edilen bulguların her geçen gün yeni bilgi ve yorumları da beraberinde getireceği düşünülürse böyle bir çalışmanın zorluğu daha iyi anlaşılabilir.
Ürüne ait yorum bulunmamaktadır.
Anadolu, sahip olduğu inanç çeşitliliği ve gelişmiş yönetim anlayışı ile insanlığın ortak medeniyetine büyük katkılar sunan kadim coğrafyalardan biri olmuştur. Dünya tarihinin bilinen ilk tapınaklarından, Homeros’un destanında anlatılan Truva’ya; Hititlerin yönetim merkezi Hattuşa’dan Roma’nın kült merkezlerinden olan Pergamon’a kadar birçok idari merkezi ve kutsal alanı barındıran bu toprakların sahip olduğu kültürel
birikim insanlık tarihinin büyük bir kısmını oluşturmaktadır.
Eskiçağ tarihi alanında ülkemizin önde gelen kıymetli akademisyenlerinin bölüm yazarlığı yaptığı bu kitapta, Çatalhöyük’teki inanç olgusunun nasıl şekillendiğini, Anadolu’nun inanç sistemleri üzerindeki Mezopotamya
izlerini, Erken Tunç Çağı’ndaki ölü gömme geleneğinin oluşumunu, bulaşıcı hastalıkların dini inanca ansımasını, Hitit kaya anıtlarının siyasi otoriteye etkisini, tanrılar üzerine yemin etmenin tarihsel kökenlerini,
Frig tanrısı Matar Kubeleya’nın ana tanrıça olma aşamalarını, Demir Çağı’ndaki ahiret inancını, Anadolu’da Iuppiter Dolichenus’un nasıl tapınım gördüğünü ve Roma İmparatoru Traianus’un nasıl tanrılaştığını okuyabileceksiniz.
Tarih boyunca medeniyetlerin oluşumundaki en belirleyici faktör üretim biçimi olmuştur. Üretim biçiminin şekillendirdiği kültürel yapı ise toplumsal yaşayışın karakterini ortaya çıkarmıştır. Eskiçağ medeniyetleri arasında belirleyici bir konumda olan ve birçok teknolojik gelişmenin meydana geldiği Mezopotamya’nın üretim biçimi, sonraki tüm toplumlar için bir örnek teşkil etmiştir. Dünyanın geri kalanı, toplayıcı – avcı bir üretim biçimine sahipken Mezopotamya ahalisi tarımsal üretimi sistemli bir hale getirmiş ve bölgeler arası ticari ilişkilerin seyrinde ileri
safhalara ulaşmıştır. Bu gelişmişlikten dolayı dünyanın her yerinde tarıma ve hayvancılığa dayalı yaşama sahip olan toplumlar, Mezopotamya’da ortaya çıkan iktisadi ve zirai hayatı sistemleştirerek kendi bünyesine uyarlamıştır. Bu kitapta, alanda uzman akademisyenlerden, Mezopotamya’daki iktisadi ve zirai hayatın nasıl şekillendiğini görebileceksiniz.
Osmanlı İmparatorluğu’na istisnaî bir özel statüyle bağlı olan Dubrovnik Cumhuriyeti bağımsızlığa oldukça yakın siyasî bir nitelik taşımaktaydı. İç ve dış siyasete dair kurumlarıyla müesseseleşmiş yapısı, senatolarının üstlendiği yasama ve yürütme erkleriyle birlikte mevcut hukukî yönetmelikleri şehir devletinin küçük de olsa müstakil bir siyasî yapı arz etmesini sağlamaktaydı. Osmanlı merkez siyasetinin karşılıklı hukukî sorumluluklara riayet edilmesi konusundaki hassasiyeti ve cumhuriyetin egemenlik haklarına saygı göstermesi sayesinde Dubrovnik’in idareci elitleri otonom yönetimlerini oldukça hür bir şekilde icra edebilme imkânı bulmuşlardı. Kendi yasalarını üretebilmişler, bunları senatolarında ve mahkemelerinde serbestçe uygulamaya geçirebilmişlerdi.
Osmanlı resmî görevlileri, Balkanlardaki reaya, ülkenin muhtelif bölgelerinden tüccarlar çeşitli sebeplerle Dubrovnik’i ziyaret etmekteydiler. İki devletin tebaasının temasları ve irtibatları sosyal ilişkilerde bazı problemleri de beraberinde getirmişti. Bu da her iki taraf arasındaki münasebetleri düzene koyacak birtakım kuralların oluşmasına yol açmıştı. Osmanlı ile Dubrovnik arasındaki ilişkilerin sosyal ve hukukî yönünü konu alan bu çalışmada ikili ilişkilerin mikro ölçeğine inilmiş ve iki ayrı siyasî yapının insan unsurunun karşılaşmasında meydana gelen meseleler ele alınmıştır. Böylece Osmanlı tebaasından ve resmî makamlardan Dubrovnik’e gelen kimseler konunun merkezine konulmuştur. Osmanlı ve Dubrovnik arşivlerinden belgelere dayanılarak Dubrovnik’teki Osmanlıların cumhuriyet hukuku karşısındaki konumunu belirlemek ve bir kurallar manzumesi oluşturmak da yine bu akademik çalışmanın başlıca hedefleri arasında yer almıştır.