Kürt Musa Bey, Hacı Musa Bey, Musa Kürdi, Mirzabeyzade Hacı Musa ya da Mutki Aşireti Reisi Hacı Musa Bey.
1583-1928 yılları arasına sığan 75 yıl. Üç dönemi; Sultan Abdülhamit Dönemi'ni, İttihat ve Terakki Dönemi'ni ve Cumhuriyet'i peşpeşe yaşamış, sürgünden mükafata, gönüllü birliklerle devlet yanında yer almaktan isyana birbiri içinde birçok tezadı barındıran, güçlü bir liderlik etrafında yaşadığı Mutki, Hizan, Muş ve Bitlis bölgesinde 3.000-4.000 silahlı güce sahip olan, bölgede Ermeni Sorunu'nun doğuşunu bitişini, Kürt Sorunu'nun doğuşunu devam etmesini görmüş ve bu süreçlerde kendine göre bir yol izlemeye çalışmış ilginç bir karakter...
Ürüne ait yorum bulunmamaktadır.
Göçlerle kurulmuş bu kadim şehir farklı kültürlerin bir arada uyum içinde yaşamasıyla çok çeşitli kültürleri inşa etmiş; stratejik konumuyla her zaman ciddi bir öneme sahip olmuş; ülkemizin kuruluş ve kurtuluş serüveninde ismi zaferlerle verilmiş ve tarihimizin her aşamasında önemli bir yerleşim yeri olmuştur.
Cumhuriyet ile büyüyen Sakarya / Kazadan Vilayete Bir Başarı Hikâyesi kitabımız, Cumhuriyet döneminde de mümbit bir kent imajı çizen Sakarya'nın Adapazarı Kazasından Adapazarı ili olmasındaki yolculuğuna çıkacarak hepimizi.
Türkiye'de pek çok şehir için şehir tarihi çalışmaları yapılmıştır. Bu çalışma ile incelediğimiz dönem içerisinde bir Anadolu şehrini çok yönlü inceleyerek yapılacak çalışmalara katkı sunmayı istedik.
Osmanlı İmparatorluğu’na istisnaî bir özel statüyle bağlı olan Dubrovnik Cumhuriyeti bağımsızlığa oldukça yakın siyasî bir nitelik taşımaktaydı. İç ve dış siyasete dair kurumlarıyla müesseseleşmiş yapısı, senatolarının üstlendiği yasama ve yürütme erkleriyle birlikte mevcut hukukî yönetmelikleri şehir devletinin küçük de olsa müstakil bir siyasî yapı arz etmesini sağlamaktaydı. Osmanlı merkez siyasetinin karşılıklı hukukî sorumluluklara riayet edilmesi konusundaki hassasiyeti ve cumhuriyetin egemenlik haklarına saygı göstermesi sayesinde Dubrovnik’in idareci elitleri otonom yönetimlerini oldukça hür bir şekilde icra edebilme imkânı bulmuşlardı. Kendi yasalarını üretebilmişler, bunları senatolarında ve mahkemelerinde serbestçe uygulamaya geçirebilmişlerdi.
Osmanlı resmî görevlileri, Balkanlardaki reaya, ülkenin muhtelif bölgelerinden tüccarlar çeşitli sebeplerle Dubrovnik’i ziyaret etmekteydiler. İki devletin tebaasının temasları ve irtibatları sosyal ilişkilerde bazı problemleri de beraberinde getirmişti. Bu da her iki taraf arasındaki münasebetleri düzene koyacak birtakım kuralların oluşmasına yol açmıştı. Osmanlı ile Dubrovnik arasındaki ilişkilerin sosyal ve hukukî yönünü konu alan bu çalışmada ikili ilişkilerin mikro ölçeğine inilmiş ve iki ayrı siyasî yapının insan unsurunun karşılaşmasında meydana gelen meseleler ele alınmıştır. Böylece Osmanlı tebaasından ve resmî makamlardan Dubrovnik’e gelen kimseler konunun merkezine konulmuştur. Osmanlı ve Dubrovnik arşivlerinden belgelere dayanılarak Dubrovnik’teki Osmanlıların cumhuriyet hukuku karşısındaki konumunu belirlemek ve bir kurallar manzumesi oluşturmak da yine bu akademik çalışmanın başlıca hedefleri arasında yer almıştır.
Tarih boyunca medeniyetlerin oluşumundaki en belirleyici faktör üretim biçimi olmuştur. Üretim biçiminin şekillendirdiği kültürel yapı ise toplumsal yaşayışın karakterini ortaya çıkarmıştır. Eskiçağ medeniyetleri arasında belirleyici bir konumda olan ve birçok teknolojik gelişmenin meydana geldiği Mezopotamya’nın üretim biçimi, sonraki tüm toplumlar için bir örnek teşkil etmiştir. Dünyanın geri kalanı, toplayıcı – avcı bir üretim biçimine sahipken Mezopotamya ahalisi tarımsal üretimi sistemli bir hale getirmiş ve bölgeler arası ticari ilişkilerin seyrinde ileri
safhalara ulaşmıştır. Bu gelişmişlikten dolayı dünyanın her yerinde tarıma ve hayvancılığa dayalı yaşama sahip olan toplumlar, Mezopotamya’da ortaya çıkan iktisadi ve zirai hayatı sistemleştirerek kendi bünyesine uyarlamıştır. Bu kitapta, alanda uzman akademisyenlerden, Mezopotamya’daki iktisadi ve zirai hayatın nasıl şekillendiğini görebileceksiniz.
Anadolu, sahip olduğu inanç çeşitliliği ve gelişmiş yönetim anlayışı ile insanlığın ortak medeniyetine büyük katkılar sunan kadim coğrafyalardan biri olmuştur. Dünya tarihinin bilinen ilk tapınaklarından, Homeros’un destanında anlatılan Truva’ya; Hititlerin yönetim merkezi Hattuşa’dan Roma’nın kült merkezlerinden olan Pergamon’a kadar birçok idari merkezi ve kutsal alanı barındıran bu toprakların sahip olduğu kültürel
birikim insanlık tarihinin büyük bir kısmını oluşturmaktadır.
Eskiçağ tarihi alanında ülkemizin önde gelen kıymetli akademisyenlerinin bölüm yazarlığı yaptığı bu kitapta, Çatalhöyük’teki inanç olgusunun nasıl şekillendiğini, Anadolu’nun inanç sistemleri üzerindeki Mezopotamya
izlerini, Erken Tunç Çağı’ndaki ölü gömme geleneğinin oluşumunu, bulaşıcı hastalıkların dini inanca ansımasını, Hitit kaya anıtlarının siyasi otoriteye etkisini, tanrılar üzerine yemin etmenin tarihsel kökenlerini,
Frig tanrısı Matar Kubeleya’nın ana tanrıça olma aşamalarını, Demir Çağı’ndaki ahiret inancını, Anadolu’da Iuppiter Dolichenus’un nasıl tapınım gördüğünü ve Roma İmparatoru Traianus’un nasıl tanrılaştığını okuyabileceksiniz.