Anladık, eğitim şart. Peki, nasıl öğreneceğiz? Öğretmek de kolay. Anlatırsın, öğrenen öğrenir, peki ya öğrenemeyenler? Son cümlenin virgülden sonrası, öğretenleri çok ilgilendirmez, çünkü orası cısss! Düşünmek için kelimeler deriz hep. Aslında lazım olan kelimeler değil, kavramlardır düşünebilmek için. Kelimeler, kavramların sese, söze bürünüp dil diye görünen kısmından bir parçadır. Yetmez! Doğanın tabiatı, insanın dilinden düşüncenin evrenine taşınır. Dokuz koyun dediğimiz, bir koyun değil midir? Hımm… Peki iki koyun olsun o zaman. Yedisini kurt yedi. Ama sen de Nasreddin Hocanın komşusu gibisin; kazan doğurunca sevinçli, ölünce üzgün. Evet, bilgi bir nokta idi, sanırım, öğrenirken çoğaltıyoruz. Dengede kalmak için eğitim şart, yani itidalli olmalıyız, yoksa marjinal, radikal, dengesiz ya da uçta olabiliriz. Türkçe bu işte; sadece karşıt anlamlılar değil, karşıtların da benzer anlamlıları olan kelimelerine sahip.
Ürüne ait yorum bulunmamaktadır.
Günümüz medeniyetinin sahip olduğu maddi unsurların ve manevi değerlerin anavatanı olarak kabul edilen Mezopotamya, yazının kullanımı ile evrensel kültürün doğduğu coğrafya olmuştur. Bu coğrafyada, başlayan tarım ile birlikte yerleşik kültür ortaya çıkarken insan zihninin en kalıcı soyutlamaları olan devlet anlayışı ve tanrı tasavvuru da gelişmiştir. Mezopotamya şehirlerinde başlayan yönetme-yönetilme olgusu zamanla devlet anlayışına evrilirken, tabiatın gizemli güçlerine verilen mana tanrıların varlığına dönüşmüştür. Bu dönüşüm tapınaklarla kurumsallaşmış bir inanç halini alırken yönetim de tapınak merkezli bir gelişim göstermiştir. Mezopotamya’da başlayan bu gelişim zamanla dünyanın geri kalanına yayılmış ve günümüz evrensel kültürünün temellerini oluşturmuştur. Bu kitap, Mezopotamya’daki inanç olgusunun ve yönetim anlayışının gelişimi ile evrensel kültürdeki yeri hakkında araştırmalar yapan akademisyenlerin çalışmalarını içermektedir.